30 Eylül 2020 Çarşamba

HPV virüsüne dikkat!

İnsan siğil virüsü (HPV) infeksiyonu cinsel yolla bulaşan bir hastalıktır ve muhtemelen cinsel yolla bulaşan hastalıkların en sık nedenidir. Kadın Hastalıkları Ve Doğum Uzmanı Jinekolojik Onkoloji Profesör Doktor Korhan Kahraman Konu Hakkında Bilgiler Verdi.

Dünya genelin de HPV infeksiyon oranı (prevalansı) geniş değişkenlik göstermekle birlikte dünya genelindeki prevalans oranı %10 olarak bildirilmektedir. HPV içeren cilt, vücut içi boşluklar, vücut sıvıları ile her türlü temas infeksiyonun bulaşımına neden olabilir. İnfekte bireyle cinsel teması olanların yaklaşık 2/3'si ilk üç aylık dönemde HPV ile infekte olmaktadır.

Yaşam boyu seksüel partner sayısındaki fazlalık HPV infeksiyonu için en yüksek risk faktörüdür. Erkek partnerin seksüel partner sayısının fazla oluşu ve seksüel yaşam biçimi de kadınlardaki HPV infeksiyonu için bağımsız bir risk faktörü olarak tanımlanmıştır. Yapılan çalışmalarda kadının erkek partnerinin seksüel partner sayısındaki artış ile serviks kanseri arasında yine pozitif bir birliktelik olduğu gösterilmiştir. HPV infeksiyonuna en sık 25 yaş altındaki seksüel aktif kadınlarda rastlanmaktadır. Amerika Birleşik Devletleri'nde yapılan geniş serili bir araştırmada, cinsel ilişkisi olan 14-19 ve 20-24 yaş grubundaki kızlarda HPV enfeksiyonun görülme sıklığı sırası ile %39 ve %49 olarak tespit edilmiştir. Bir başka çalışmada 25 yaşın altındaki kızlarda HPV infeksiyon sıklığı %36 iken bu oran 45 yaş ve üstünde %2,8 olduğu bildirilmiştir. Genç kadınlarda HPV sıklığı yüksek olmasına rağmen bu yaş grubunda görülen HPV infeksiyonlarının çoğu belirli bir zaman sonra spontan olarak geriler ve nadiren yüksek dereceli rahim ağzı lezyonlarına neden olur.

HPV tipleri ve HPV aşıları

Son 10 yılda rahim ağzı kanserine karşı korunmada, koruyucu HPV aşıları, yaygın kullanım alanı bulmaya başlamıştır. Bu aşıların kullanımında amaç, öncelikli olarak karsinojen HPV tiplerinin neden olduğu rahim ağzı infeksiyonunu engelleyerek HPV ile ilişkili kanser öncülü patolojilerin ve nihai olarak rahim ağzı kanserinin gelişimini engellemektir. Günümüzde hali hazırda yaygın olarak kullanımda bulunan iki farklı HPV aşısı vardır.

Bunlardan biri rahim ağzı kanserine neden olan iki en sık HPV tipini (Tip 16 ve 18) içeren ikili aşı ve ikincisi bu iki tip HPV (16 ve 18) yanında rahim ağzı kanseri ile ilişkili olmayan ancak genital bölgede siğile en sık neden olan iki farklı HPV tipini de (Tip 6 ve 11) kapsayan dörtlü aşıdır. Ayrıca yakın bir zamanda ABD'de ruhsatlanarak piyasaya girmiş olan dokuzlu aşının da 2017 yılı başlarında ülkemizde kullanıma girmesi beklenmektedir.

Tüm dünyada, HPV aşılarının kullanımı için ulusal ve uluslararası birçok sağlık kuruluşu tarafından, aralarında sadece bazı kısmi farklılıklar olan protokoller belirlenmiştir. Bunların ortak noktası, aşılama hedef grup olarak çocukluk ve ergenlik döneminde bulunan ve cinse olarak aktif olmayan kızların hedeflenmiş olmasıdır. Bu dönemin hedeflenmiş olmasının nedeni koruyucu aşıların HPV ve HPV ile ilişkili hastalıklar üzerinde tedavi edici bir etkisini olmaması, bu nedenle de HPV ile karşılaşmanın olmadığı ve aynı zamanda aşının en etkin koruyuluğa ulaştığı dönemde aşı kürünün tamamlanarak, koruyucu etkinliğin sağlanmak istenmesidir.

Son dönemde güncellenen önerilerde artık erkek çocuklarının aşılanması gündeme gelmeye başlamıştır. Genel olarak uygulama protokolü, ülkemiz içinde resmi olmamakla beraber geçerli olarak; şu anda piyasada olan iki aşının da öncelikli olarak hedef yaş grubu 11-12 yaş kız çocukları (bazı ülkelerde aynı yaş erkek çocuklarına da) olarak belirlenmiştir. Diğer yandan, aşıların 9-26 yaş aralığındaki kızlara herhangi bir dönemde liberal olarak yapılabileceği bildirilirken, 26 yaşın üzerinde de, rutin öneri haricinde, talebe bağlı olarak (opsiyonel), koruyucu etkinin beklenen en yüksek etkinliğin altında kalacağı bilinerek uygulanabileceği bildirilmektedir. Her iki aşı da 3 doz halinde son doz 6. ayda olacak şekilde uygulanmaktadır.

2623b7f424524641946eed264dfa8ee5

Nefes kesen düğünden nefes kesen kareler

Evlenmek bütün çiftler için streslidir. Ancak Amerikalı bir çift stresi bambaşka bir yüksekliğe taşıdı. Ryan Jenks ve Kimberley Weglin isimli maceracı çift Utah'da tanıştıkları ve nişanlandıkları çölün 121.92 metre yüksekliğinde evlenmeye karar verdiler. Düğün fotoğrafları tam anlamıyla nefes kesici.



































































e0e91e1e51c24b7b96ad0516983ac59e

Aldatmak aşka ihanet midir?

Aile ve çift terapisti Uzman Psikolog Naciye Tokaç, aşkın derin, başka bir duyguyla kıyaslanmayan, kavuşulduğunda dahi doyumsuz bir duygu olduğunu belirterek, "Aldatma dürtüsü ile aşk arasında kıyaslanabilir bir bağ bulunmamaktadır. Aldatmanın birçok nedeni olduğu düşünüldüğünde aldatmanın aşka ihanet olduğunu söyleyemeyiz" dedi.

Aşkı bu kadar anlaşılamaz yapan nedir?

Uzman Psikolog Naciye Tokaç, konuyla ilgili yaptığı bilgilendirmede şöyle konuştu: "İnsanın varoluşundan bu güne devam eden hangi kutsal duygu vardır ki; hâla nasıl olduğu anlaşılamamış, hâla hakkında varsayımlar üretilmiş, en önemlisi de gerçekliği sorgulanmıştır. Belki de sadece aşk duygusu bu kutsallığı hak eder. Sadece aşk hakkında tartışmalar insan varolduğu sürece de devam edecek gibi görünüyor. Aşkı bu kadar anlaşılmaz yapan nedir? Gizliliği mi? Herkesin aşk duygusunu farklı tariflemesi mi? Bazılarına gerçek bir duygu olarak gelmemesi mi? Yoksa eşsizliği mi?

Aşk için söylenen birçok ifade onun anlaşılmasında yetersiz kalmakta; neredeyse insan sayısı kadar aşk tarifiyle karşılaşmaktayız. Çünkü aşk kişiye özgü yaşanan bir duygudur. Aşkı sadece kişinin beyninde gerçekleşen biyokimyasallara hapsettiğimiz takdirde, tüm sırlarını elinden almış oluruz."

Aşık olan kişiler birbirlerine karşı nasıl duygular hissederler?

Aşkın kadın ve erkek arasında gerçekleşen ve birbirine doğru akan bir duygu olduğunu anlatan Uzman Psikolog Naciye Tokaç, şunları söyledi: "Başkası için sıradan olan bir kişiyi aşık için en özel yapan o akımdır. Planlanarak ve istenilerek hissedilen bir duygu değildir. Gelip geçici ve istenildiğinde vazgeçilebilen bir duygu değildir. Aşık olan kişiler birbirine karşı hayranlık, istek, arzu ve cinsel çekim hisseder. Aynı zamanda hırs ve tutku aşkın parçalarıdır."

Aşk için bütünleşme isteğinin, bazen sevdiğinde kaybolma arzusunu doğurduğunu anlatan Tokaç, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu yönüyle patolojik bir durum olarak adlandırıldığı çok olmuştur. Kişinin kendinden geçtiği, ötekinde varolmak istediği, sadece onun mutluluğuyla mutlu olduğu durum sizce de biraz tuhaf değil mi? Ama her şeye rağmen aşık olmaya devam etmek en güzeli. Ne var ki aşık olan kişilerin hepsi bu harika duyguyu yaşama fırsatı bulamadan ayrılmak zorunda kalabilir. Ancak bazı şanslı kişiler sonsuz aşklarını ömür boyu birlikte yaşama şansını yakalayabilir. Aşık için ayrılmak, bir ateş gibi yanmak, kimsenin onu anlamaması, yalnızlık içinde acı çekmektir."

Aşk bu kadar güçlü bir duygu iken nasıl ve neden üçüncü bir kişi hayatlara ortak alınır" diye soran Psikoterapist Tokaç, cevabını yine kendisi şöyle verdi:

"Aldatmanın aşk ile ilişkisi olmadığını söyleyebilirim. Aşık olan kişi bir diğerini göremez, sevemez, çekim hissedemez. Aldatmanın temelinde farklı birçok dürtü yatmaktadır. Öncelikle aldatma ile kişilik özellikleri arasında bağ olduğuna dair araştırmaların varlığını söyleyebilirim. Dışadönük, açık fikirli, yeniliklere açık, yenilik arayışında olan, dürtü kontrol sorunu olan kişiler ile içedönük, duygularını kolaylıkla açamayan, sosyal ilişkilerinde bağımlı kişilik özelliklerinin aldatmaya daha yatkın olduğu düşünülmektedir. Ancak insanın birçok farklı etkenin etkisinde olabileceği ve değişkenliği de unutulmamalıdır."

Uzman Psikolog Naciye Tokaç, daha sonra şunları söyledi; "Benlik saygısı; kısaca kişinin kendine verdiği önem, değer, atfettiği özellikler ve kendini sevmesi ne kadar yüksekse bir diğerine olan ihtiyacı azalacaktır. Benlik saygısı düşük bireylerde aldatma eğilimde diyebiliriz. Bu kişiler için beğenilmek, arzulanmak, takdir edilmek hoşa gidecektir çünkü bu kişilerin benlik saygıları yeterince yüksek değildir. Bir diğer özelliğin dıştan denetimli kişilerin de aldatmaya daha yatkın olabilecekleridir."

İçten denetimli kişilerin, yaptıklarını ve yapacaklarının sorumluluğunu alma bilincinde olduğunu anlatan Tokaç, şöyle konuştu: "İçten denetimli kişiler yönlendirilmeye daha yatkındır. Bu nedenle dışarıdan gelebilecek beğeni, sevilme ve hoşlanma bu kişileri aldatmaya yatkın kılacaktır. Çocukluk döneminde kurulan temel güven duygusu ve bağ diğerleri ile olan ilişkileri etkilemektedir. Yaşamın ilk yıllarında kurulan bu bağ yetişkinlikte diğerleri ile kurulan ilişkinin temellerini atmaktadır. Güvenli, kaygılı ve kaçıngan bağlanma stillerinden güvenli bağlanan bireyler, yetişkinlik yıllarında da sorumluluk alabilen, diğerine güven besleyebilen kişiler olacaklardır. Kaygılı bağlanan bireyler ikili ilişkilerde terk edilme, vazgeçilme kaygıları besleyeceğinden ikili ilişkide bağlanma sorunları yaşayabilirler.

Bu nedenle kaygılı bağlanan bireyler, sevilme, beğenilme duygusuna önem verecek ve aldatmaya yatkın olabilecektir. Sosyal hayattaki zorlanmalar da ikili ilişkilerde aşk ateşinin sönmesine neden olabilmekte. İş hayatı, aile veya sosyal hayatta zorlanmalara maruz kalan partnerler arasında tartışmalar gözlenmekte ve giderek aşkın ilk zamanlar gibi ortaya koyulamadığı görülmektedir. Bu gibi durumlarda kişi anlaşılmak isteyeceğinden, kendisini sorgulayan değil yanında olmasını arzulayan birisini istediğinden üçüncü kişinin ilişkiye eklemlenmesi daha kolaylaşacaktır."
Önemli bir noktanın çiftler arasındaki cinsel sorunlar olduğunu anlatan Tokaç, sözlerini şöyle tamamladı:

Cinsellik mutlaka konuşulmalı

"Cinsellik en az konuşulan, çiftler arasında da sorunların en az konuşulduğu alandır. Cinsel yaşamla ilgili uyumsuzluk, tatminsizlik eğer konuşularak halledilmezse kemikleşerek çözümsüz hale gelebiliyor. Cinsel sorunlarda kişiler terapiye bile oldukça geç başvurmaktadır. Cinselliğin doğal bir dürtü olduğu ve doyurulması gerektiği düşünüldüğünde; cinsel yaşamla ilgili sorunlar çözümlenmediği takdirde kişiler farklı arayışlar içerisine girebiliyor. Aşk derin, başka hiçbir duyguyla kıyaslanmayan, kavuşulduğunda dahi doyumsuz bir duygudur. Aldatma dürtüsü ile aşk arasında kıyaslanabilir bir bağ bulunmamaktadır. Aldatmanın farklı birçok nedeni olduğu düşünüldüğünde aldatmanın aşka ihanet olduğunu söyleyemeyiz."

2f65076675d64817ba606117a110ced5

29 Eylül 2020 Salı

Vücudunuz hakkında bilmediğiniz şeyler var!

İnsan bedeni hakkında bu 20 gerçeği hiç bilmiyorsunuz.

İnsan bedeni hakkında her şeyi bildiğimizi düşünüyoruz. Nasıl çalıştığını, her an ne gibi değişimler ve süreçler geçirdiğini bilimsel çalışmalar sayesınde biliyoruz. Ama aslında insan bedeni, bazen uzmanların bile kafalarını karıştıran karmaşık ve gizemli bir mekanizmadır.

 

İşte size vücudumuz hakkında inanılması güç 20 ilginç gerçek. Bakalım bunları daha önce duymuş muydunuz?

 


1. Bir insanın ağzındaki bakteri sayısı, dünya üzerinde yaşayan insan sayısından daha fazladır.

 


2. Tek bir saç teli, asılan bir elmanın ağırlığını taşıyabilir. Ancak bilim insanları, elmanın ebatlarını tam olarak belirtmiyor.

 


3. Dil izi, mutlak surette kişiye özgüdür. Birine gösterirken bunu hatırlayın!

 


4. Günde yaklaşık 600 mililitre tükürük üretiyoruz.

 


5. Hareket halindeki bir beyinsel tepkinin hızı saatte yaklaşık 400 km'dir.

 


6. Kan grupları, eskiden düşündüğümüz gibi 4 değil, tam olarak 29 adettir. Bunların en nadiri, Bombay alt türüdür ve Japonya'da küçük bir aile grubunda yaygındır.

 


7. Bir günlük süre dâhilinde, vücudumuzdaki kan, 19.321 km lik yol kat eder.

 


8. İnsan bedenindeki sinirlerin toplam uzunluğu, 75 kilometredir.

 


9. İnsanlar, günde yaklaşık 20.000 kez nefes alır.

 


10. İnsan gözü, 10 milyon farklı rengi birbirinden ayırabilir; ancak beyin, bunların hepsini hatırlayamaz.

 


11. Kulaklarımız, hayatımız boyunca neredeyse inanılmaz bir hızda büyümeye devam ederler; yılda çeyrek milimetre!

 


12. Kalbimiz yılda 35 milyon kez atar. Evet, 35 milyon!

 


13. İnsan bedeni, her gün yaklaşık bir milyon deri hücresi kaybeder – yani yılda 2 kilogram!

 


14. Cildinizin 1 santimetre karesinde yaklaşık 100 adet acı sensörü bulunur.

 


15. Erkeklerin dillerinin ucunda bulunan tat alma cisimcikleri, kadınlarda bulunanlardan daha azdır.

 


16. Ortalama bir insan, hayatı boyunca yaklaşık 35 ton yiyecek tüketir.

 


17. İnsan, hayatının yaklaşık 5 yılını göz kırparak geçirir; neyse ki aynı anda başka şeyler de yapabiliyoruz!

 


18. Beynimizde, her an 100.000 kimyasal reaksiyon oluşur.

 


19. Hapşırığınızın hızı, saatte 160 kilometredir.

 


20. Ağlamak 43 yüz kasını çalıştırırken, gülmek yalnızca 17'sini aktive eder. Bu yüzden daha çok gülümseyin!

 


11c0e05d9c144ba3b661707a7c24040e

Yaza inat mükemmel saçlar

Saçlarımızın deniz tuzundan ve klordan ölmemesi için birkaç ipucu...



Saçlarımızın deniz tuzundan ve klordan ölmemesi için birkaç ipucu...
Sıcaklardan kurtulmanın tek yolu kendimizi havuzlara denizlere atmak. Hal böyle olunca saçlar da deniz tuzundan, klordan nasibini alıp aramızdan ayrılmak istiyorlar. Saçlarınızın yazın ölmemesi için birkaç ipucu vereceğiz.
 
Saçlarınızı ısıdan koruyun:
 

 
Yaz sıcaklarında saçlarınıza ısıl işlem uygulamak çok da isteyeceğiniz bir şey değil. Yazın saçlarınızı mümkün olan en natürel şekilde kullanmanız yararınıza olacaktır. Saçlarınız ısıya maruz kaldıkça cansızlaşacak ve kuruyacak. Bu nedenle direk güneş ışığına da maruz bırakmamanızda fayda var. Şapkalardan ve bandanalardan yararlanmanızı tavsiye ederiz. Ayrıca havuza denize girerken bone kullanmak da çok faydalı olabilir. Bunun yanında cildinizi koruduğunuz gibi UV filtreli saç bakım kremlerinden yararlanarak güneşin zararlı ışınlarından da korunabilirsiniz.
 
Düzenli olarak nemlendirin:
 
 
 
Saçlarınız yağlı bile olsa neme ihtiyaç duyarlar. Hatta kuru saçların da yağlı saçların da sorumlusu nem kaybetmektir. Denize veya havuza girmeden önce saçlarınızı hafifçe ıslatın, bu uygulama saçlarınızın daha az klor ya da deniz tuzu çekmesini sağlayacaktır. Denizden veya havuzdan çıktığınızda saçlarınızı mutlaka arındırın ve ardından durulanmayan bakım yağlarından veya kremlerinden kullanın. Böylece saçlarınız hem nemlenmiş olacak hem de uzun süre suda kalmanın getirdiği kuruma etkisinden de kurtulmuş olacak.
 
Saçlarınızı kestirin:
 
Kırıkları aldırmak için en doğru zaman yaz başıdır. Bütün sene boyunca kırılmış olan saçlar, güneşin ve deniz suyunun etkisiyle daha da kurur ve kırılır. Böylece çok daha cansız ve kötü görünen saçlara sahip olabilirsiniz bir anda. O nedenle mükemmel saçlara bir adım daha yaklaşmak için tatilden önce muhakkak saçlarınızı kestirin.
 
Bakımınızı ihmal etmeyin:
 

 
Güneş ışınları saçlarınızdaki proteini yok edebilir. Haftada bir kere protein içeren saç bakım maskeleri uygulayarak saçlarınızın kaybettiği gücü geri kazanmasına yardımcı olabilirsiniz.
 
 
 
ferayebeauty@gmail.com
 
 



7b2802e47b2c4510849ca5498e42162b

23 Eylül 2020 Çarşamba

Islak saç ile neden uyumamalısınız? İşte 8 neden

Siz de duş aldıktan sonra ıslak saç ile yatağa gitmeyi sevenlerden misiniz? O zaman size kötü bir haberimiz var: Islak saç ile uyumak bir dizi problemi beraberinde getirebiliyor! Islak saç ile uyumanın bu zararlarını duyduktan sonra başınızı yastığa koymadan önce saçınızı kurutmak için ekstra bir zaman ayırmayı düşünebilirsiniz. İşte asla ıslak saç ile uyumamanız için 8 geçerli neden... PEMBENAR ÖZEL

ABONE OL


2-Saçlarda düğümlere yol açar

Islak saç, kırılgandır ve saçınızı kurutmadan uyuduğunuzda uyku sırasında dolanabilir. Yani sabah uyandığınızda daha asi saçlarla karşılaşabilir ve stres yaşayabilirsiniz. Bizden söylemesi!

3-Baş ağrısı yaratır

Islak bir kafa ile yatağa gittiğinizde baş ağrısı ile uyanma riskiniz çok yüksek. Bazı saç bakım uzmanları, ıslak saçlarla uyumanın vücudunuzun sıcaklığını düşürdüğünü ve vücudunuzun ısınmaya çalıştıkça da bunun baş ağrısına neden olduğunu söylüyor.

4-Saçları kabartır

Islak saçlarla yatmak ciddi sağlık sorunlarına yol açmaz ancak saçınızın görünümünü etkiler. Nemli saçlar, yastık kılıfına karşı daha güçlü bir sürtünme yaratarak saçınızı kabarık hale getirir. Yatmadan önce saçınızı kurutmak için ekstra zaman ayırmak, kabarmayı önleyen ürünlere harcayacağınız paradan da tasarruf etmenizi sağlar.

5-İnce saçları daha da hacimsiz yapar

İnce saçlar hassastır ve hacimden yoksundur. Islak saçlar ile uyumak özellikle bu saç tipine büyük zarar verir. Eğer düzenli olarak nemli saçlarla uyumayı tercih ediyorsanız saçlarınız daha hacimsiz görünecektir.

6-Saç uçları kırılıp çatallaşır

Saçlarınızdaki kırıkları aldırmak için hangi sıklıkla kuaföre gidiyorsunuz? Eğer çok kısa aralarla bunun için kuaföre uğruyorsanız bunun bir sebebi de ıslak saçlar ile uyuma olabilir. Islak saçlar kırılmaya karşı hassas olduğundan uyku esnasında sağa sola döndüğünüzde yıpranarak çatallaşmış saç uçlarına yol açar.

7-Ciltte tahrişe neden olur

Islak saçlarla uyumak sadece kafa derinizi değil, cildinizi de etkiler. Yüzünüze ya da boynunuza değen ıslak saçlar cillte tahrişe yol açabilir. Islak saç ve yatak odanızdaki ısı da cildi tahriş eden bakterilerin üremesi için uygun bir ortam yaratır.

8-Kaslarda sertliğe yol açar

Enseye değen ıslak saçlar baş ağrısına neden olduğu gibi boyun hatta sırtta da acı veren tutulmalara yol açar. Sabahları ağrıyla uyanmak istemiyorsanız saçlarınızı kurutmanız şart!

0f8fabd60d834931a86e947e4d43d184